13 Kasım 2008 Perşembe

TEMİZLİĞE "EN DİPTEN" BAŞLAMAK

Elif DURGUN


Türkiye’de futbol izleyicisi olmak da futbol emekçisi olmak kadar zor. Binbir akıl almaz haberle, açıklamalarla ve hadiselerle karşılaşabiliyorsunuz. Eğer bakış açınız -maalesef- Turkcell Super Lig kadar küçükse siz de bu akıl almazlığa ayak uyduruyorsunuz. Ya da bizim gibi –naçizane- Dünya futbolunu takip ediyor, ne yapılıyorsa spor kültürüne uygun olsun istiyorsanız, o zaman çıldırmamak elde değil.

Bu yıl biraz umutla bakmıştım Turkcell Super Lig’e. Maraton henüz başlamadan, şehriyle bütünleşmiş takımlar, biraz da Sivasspor’dan güç alarak önlerine daha sağlam hedefler koyduklarını söylemiş; çoğu geçen yıl çalıştıkları teknik adamlarla yollarına devam etmiş, birçok transfer gerçekleştirmiş, genç ve kaliteli yabancı oyuncuları Türkiye’ye getirmişti. Amaçlarının “şampiyonluk” gibi –maalesef- ütopik bir hedef olmadığını, gerçekte lige renk katmak, iyi futbol oynamak olduğunu dile getirmişlerdi. Ama acı gerçek çok sürmeden ortaya çıktı.

Samet Aybaba Gençlerbirliği’ne, Güvenç Kurtar Bursaspor’a, Yılmaz Vural Kocaelispor’a, Engin İpekoğlu ve Ertuğrul Sağlam evlerine derken, 10 teknik adam görevlerinden ayrıldı. Çoğu yeni yer bulmak da zorluk çekmese de bizim kafamız yine allak bullak, Türk futboluyla ilgili güzel günlere kavuşmak yine hayal oldu.

Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı verdiği bir demeçte “şehir takımı taraftarının, takımının başında isimsiz teknik adam görmek istemediğini” dile getirmiş. Aslında şu cümle içinde bile Türk futbolunun analizini yapabilmek adına birçok anahtar kelime var. Örneğin: “isimsiz teknik adam”. Dikkat edin başarısız, kariyersiz, genç ya da işinin ehli değil, isimsiz! Yani işte ismi gazete sayfalarında bilmem kaç kez anılmış olsun da isterse geçen sezon 5 takım çalıştırmış, çalıştırdıkları küme düşmüş, oynattığı futbol hep korkak olmuş olsun problem değil.
Peki ligdeki 18 takımın 13’ünü çalıştırmış teknik adamların “iş aşklarına” ne demeli?
Şimdi sormalı, Premier Lig neden Premier Lig olmuş, para puldan mı yoksa “gerçek aşktan” mı?
………

Bazen televizyondan maçları yayınlanmayan takımları bizzat sahalarında izlerken, onları tribünden karşılıksız destekleyen bir avuç insandan biri olmak isterdim. Keşke ben de o mahallede doğmuş, orada büyümüş, takımın giderek büyüdüğünü görmüş, bazen üzülmüş, bazen sevinmiş ama “kendimize has” tantanalar yaşamış olmak isterdim. Ama artık istemiyorum. Bunu, Türkiye’de yaşamak istemiyorum. Çünkü futbolun 90’lardan sonra yaşadığı başkalaşım bu topraklarda epey yanlış anlaşıldı. Eskiden başkanlık edenden taraftarına her şey gönül işiydi. Şimdi ise bambaşka histerik bir ruh hali…

Fenerbahçe Türkiye Kupası’ndaki ilk maçını Ankaragücü ile yaptı. Ve hafta içi, yorgunluk, argınlık demeden maçtaydı Ankaragüçlüler. Peki maçı izlediler mi? Ya da şöyle söyleyeyim hayatlarına Ankaragücünü bir 90 dakika daha dahil ettiler ama keyif aldılar mı? Hayır! Kuşkusuz Cemal Aydın da…
Cemal Başkan Ankaragücü’ne sayısız iyiliği olmuş, görevini yerine getirmiş bir isimdir, ama artık nedir bu ısrar? İnsanlara hizmetlerinden sonra çeşitli methiyeler düzülür, sıfatlar yakıştırılır, ödüller verilir hatta heykelleri dikilir. Bakınız: Süleyman Seba. Ama sayın Aydın neden kendini “onursal başkan” olarak kulübün başına layık görüyor. Bıraksa (yani hem görevi hem de bu yakıştırmayı) ve bunu başkaları yapsa daha hoş olmaz mı?

Ankaragüçlülerin yerinde olmak istemezdim. Ancak onların yaptığını yapardım avazım çıktığı kadar bağırır, tepkimi dile getirirdim. Üstelik takımımın çatır çatır oynadığı maçta. Ama dinleyen olacak mı? Bu da insanın sinirini daha da bozacak bir durum. Ben onu karşılıksız seviyorum, ama başka birisi ona ve dolayısıyla bana kötülük yaptığını bile bile icraatlarına devam ediyor. Üstelik de başka bir kulübün de üyeliğine sahip. Hele bu konu, beni daha da çıldırtıyor. Düşünsenize Fenerbahçe’nin başında Galatasaraylı birini ya da Galatasaray’ın başında bir Beşiktaşlıyı.
Belki ligimizin küçüklüğü en dipten, bizden başlıyordur, gönül verdiğimiz renklere sonuna kadar sahip çıkmak, onun için bir şeyler yapmak… Takım başkanlarını, belediye başkanları gibi seçmemek, onların da bu renklere gönül verdiğini bilmek…

Hiç yorum yok: