
Malum Fenerbahçe’nin durumu kritik... Yoğun bakımda olmasa da durumu ağır... Haftasonu hayata tutunmaya çalıştı, zor da olsa, biraz moral buldu. Sevindi, sevindirdi. Ama “atlaması”, hayata tutunduğunu göstermesi gereken bir engel daha vardı: Arsenal. Aslında çok zor gibi görünmüyordu. Ne de olsa maç Kadıköy’deydi, Londra temsilcisinin eksikleri vardı.
“Seveni” O’nu yanlız bırakmadı, moral vermeye çalıştı. Sonra, O’nu bu hale düşürenleri suçladı. Ama olmadı. Neşesi yerine gelmeye başlamışken bir gol, arkasından bir gol daha gördü, bağışıklık sistemi tamamen düştü. Zaman zaman toparlamaya çalıştı, olan enerjisini harcamaya... Ama yetmedi.
Aslında O öyle sağlam bir takımdı ki, 2000 yılından bu yana yaşadığı hiçbir krizde renk vermemişti. Bazı zamanlar sonunu getiremese de yaşattığı güzel şeyler o kadar çoktu ve o kadar alışımışın dışındaydı ki, bu krizler pek önemsenmiyordu.
2000 yılından bu yana birçok isim geldi ve gitti Fenerbahçe’ye. Hep tribünde olan Fenerbahçe taraftarı ise hepsini ayrı ayrı bağrına bastı, sevgiyle karşıladı. Ama şimdi bir sorun var. Ve dikkat edin şimdiye kadar kurduğum cümlelerde ne kadar çok “ama” var. Çünkü Fenerbahçe sözkonusuysa hep bir “ama” var.
Takımına gönülden bağlı olan biri olarak, bendeniz hep biraz buruk kaldım gidenlerin arkasından. Sevgili büyüğümüz, Başkan Yıldırım kesinlikle şahane bir iş çıkarttı öncelikle futbol şubesi olmak üzere tüm branşlarla birlikte ve kulüpte.
Ama 8 sene boyunca istinasız her yıl bir aksaklık, bir kaos yaşayan Fenerbahçe, bu yıl sonunda “bitti”.
Her sene geçen yılın üzerine koymak yerine, elindekileri tüketti. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek. Stefan Appiah, Mateja Kezman, Serdar Kulbilge, Tuncay Şanlı, Nicola Anelka ve sonunda Mehmet Aurelio...
Bir de skandallar var tabi, niye gelip neden gittiğini bilemediğimiz, hatırlayamadığımız. Haim Revivo, Ariel Ortega, Mahmut Hanefi, Beschastnykh ve sonunda Kemal Aslan... Arkasından Maldonado, Josico, Burak Yılmaz…
Bir rüzgar hem de kuvvetli bir rüzgar Fenerbahçe’yi geçen yıla kadar taşıdı, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynattı. Acaba Başkan Yıldırım’ın da dediğine uygun olarak bu “tesadüfi” bir başarı mıydı? Çünkü O’na gore tekrarlanamayan başarı tesadüfiydi. Üstelik bu sene geçen senenin üstüne konulamadığı, tekrarlanamadığı gibi daha da kötüye gidiyordu.

Peki sorumlu ya da sorumlular? Islıklanan Maldonado mu? Sorumlu Maldonado değil, tıpkı Servet’in olmadığı gibi. Adam bavullarını toplayıp kulübün kapısına dayanmadı ya? Birileri alıp getirdi bu adamı. Eğer Zico’yla olan müzakere sonucunda alındıysa bu adam ve bir kulüp, hocasına güvenip transfer yapıyorsa, neden "hoca" gitti?
Yok eğer hiçbir hoca Fenerbahçe’den büyük değilse, Aragones’e gösterilen tahammül neyin nesi?
Evet Salı gecesi Arsenal’in eksikleri vardı. Ama onlar bir takım. Gidenin yerine yenisini, sakatın yerine sağlamını koyabilir, tecrübesiz denilen adamlarla futbol oynayabilirler. Peki ya Fenerbahçe? Bir takım mı yoksa bir toplama kampı mı? Korkuyorum, korkuyorum çünkü Semih, Guiza ve tabi ki Alex gibi yetenekli ayaklar da bezecek ve biz ne olduğunu anlamadan çekip gidecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder