21 Temmuz 2008 Pazartesi

KULÜP SAHİPLERİ DE FUTBOLA BİZİM KADAR AŞIK MI?

Elif DURGUN


Liglerin başlamasına az bir süre kala çoğunluğu yeni, bomba, flaş vb. transferlerle ilgili olmak üzere birçok haber okuyoruz... Örneğin Trabzonspor’un bu yıl kendine koyduğu 11 hedefi, Bursaspor ve Konyaspor’un ilk 7 içinde olmak istediğini, Denizlispor’un camiasına layık olmak için çalışacağını vesaire vesaire... Ama henüz hiçbirinden, ki buna Fenerbahçe haricinde kalan 2 büyük de dahil, stat geliştirme, biçimlendirme, eli yüzü düzeltme haberi alamadık. Turkcell Super Lig’den statlarla ilgili gelen haberler şunlarla sınırlıydı;
Beşiktaş Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynamaktan vazgeçti, stat revizyonunu gelecek yıla erteledi.
Galatasaray’da Aslantepe hazırlıkları sürüyor.
Kayserispor yeni stadın inşaasıyla ilgili sözleşmeyi feshediyor.
Ve daha birbirine benzer bir dolu haber daha.
Oysa, artık “patates tarlası” ya da “kum pisti” adıyla anılan bir Ankara 19 mayıs Stadımız, rüzgar sebebiyle kimsenin oynamayı beceremediği ama nasılsa ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin oynamayı başardığı bir İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadımız, bir de Türkiye’nin sayılı “velodrome” statlarından biri olan ama ne bisiklet sporuna ne de futbola hizmet etmeyi başarabilen bir Konya Atatürk Stadımız var. Tabi bunlar bize yansıyanlar, bir de bahsedilmeyen taraflar var ki bunları bir kadın gözüyle anlatmak gerek. Çünkü yurdum erkekleri statlardaki 3. sınıf şartlara çoktan alışmış durumda.
Hayır benim en çok hazmedemediğim ve yakıştıramadığım nokta Galatasaray ve Beşiktaş’ın yeni statlarına geçme umuduyla şu an kullandıkları statları ihmal ediyor oluşları. 100 yılı çoktan devirmiş ve birçok Avrupa maçına çıkmış olan bu iki takımın statlarının altyapısının rezalet halde oluşu. Mühim olan kapasiteyi arttırmak ve sandalye sayısıyla daha çok para kazanmak değil, kazandığını sana kazandırana geri verebilmek.

Mayıs ayının sonlarıydı. Turkcell Super Lig’e çıkmak için mücadele eden iki takımın, Sakaryaspor ile Boluspor’un maçını izlemek üzere Ali Sami Yen’in kapısındayız. Benim ilk Ali Sami Yen tecrübem olacak. Stadın yanındaki ara sokaktan ilk giriş kapısına doğru ilerliyoruz, çünkü buradan geçtikten sonra tribünlerimize dağılacağız. Eğreti bir polis kontrol barajını aşıyoruz. Sonrasında açık tribüne doğru ilerlememiz gerekiyor. Ama çok ilginçtir bu barajı geçtikten sonra mini bir otoparkın içinden geçmemiz ve bir polis barajını daha aşmamız gerekli. Sonrasında nihayet turnikelerdeyiz. Peki ne ile karşılaşıyorum? Hafif mezbahamsı ve sadece sıvasıyla kalmış bir merdiven ‘boşluğu’ sanki. Geniş ve uzun bir merdiven var önümde, çok şükür elim ayağım tutuyor ve çıkmayı başarıyorum. Zaten sonrasında da insan güruhu içinde yerimi bulmam zor olmuyor. Ama kafam sağ tarafımda yer alan kapalı tribünün alt tarafında bulunan Sakaryasporlulara takılıyor. Maçı izleyip izleyemediklerini anlamaya çalışıyorum. Ya da klostrofobisi olan birinin kendine güvenip de o tribüne gidişini.

Yine aynı gün play off mücadelelerinin ikinci maçına tanıklık etmek üzere bu kez Ali Sami Yen’den çıkıp İnönü Stadyumu’na doğru yola koyuluyoruz. İstanbul’un en güzel konumuna sahip bu stada giriş tabi biz eli kolu olan insanlar için –şükürler olsun- yine sorun değil. Bu kez izlemek istediğimiz maç Eskişehirspor-Diyarbakırspor maçı. Hayatımda hiç görmediğim kadar dar bir kapıdan eski açığa ulaşacağız. Yerde gördüğüm çöpler arasındaki bir biletse ligin 30. haftasındaki maçtan kalma. Biletin çöpe yeni atıldığını düşünmek istiyor, Nisan ayından beri orada olduğunu aklıma bile getirmek istemiyordum.
Maç başlamış ve İnönü tıklım tıklım dolmuştu. Evet öyle dolmuştu ki, Eskişehirspor tarafında iğne atsanız birine saplanmadan yere düşmesi imkansızdı. Bu konuda stadın lojistik kısmında çalışanların bir başarısızlığı olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa play-off maçının genel organizasyonuyla alakalı olmalı. Çünkü aksi halde merdiven boşlukları dolmaz, üst tribünden biri aşağı düşmez, biri bıçaklanmaz, polis de bu duruma geç müdahale etmezdi. Heralde...
Maç keyifli, penaltılar uzundu. Ben tuvalet molasını maçın en sonuna saklamıştım. Aslında hem maçı kaçırmamak, hem de erkek güruhu arasında tuvalet yolunu daha sağlıklı bulabilmek için.
Maç bitti, centilmen arkadaşlarımdan biri adı ‘bayan’ tuvaleti olan ancak kapıları kapanmayan yerde bana eşlik etti. Bayan tuvaleti olduğunu nereden mi anladım? Çünkü plastik kapının üzerinde gazlı kalemle harfleri büyüklü küçüklü yazılmış bir yazı vardı: Bayan! Muslukları ve sifonları hiç durmadan akıyor ve ben duvardaki yazıları seçmeye çalışıyordum. Bu arada sözde bayan tuvaletinin camı stadın hemen yanında bulunan işlek caddeye açılıyor ve hiç kapanmıyordu. Beşiktaş gibi içindeki bayan taraftar grubunun çokluğuyla övünen bir kulübe bu pek yakışmıyordu, olmamıştı. Koşarak uzaklaştığım o yerden sonra arkadaşlarımın çıkış için beklediğini gördüm. Stattan, önce mağlup olan Diyarbakırspor tarafı çıkacaktı. Biz de üzerimize düşeni yapıp bekledik. Biz beklerken çıkacağımız merdivenlerin ışıkları yanıyordu. Ama biz inerken -herhalde düşüp kafamızı gözümüzü kıralım diye- merdivenlerin ışıklarını kapattılar. Yanımda koltuk değneği kullanmak zorunda olan ve futbol aşkına bu eziyeti çeken bir arkadaşım vardı. Destek olmaya çalışırken lanet etmek içten bile değildi. Çünkü belli ki o gün mesaiye kalan ışıklardan sorumlu devlet bakanı bir an önce evine gitmek istiyordu.

Bu kez bir az daha geriye Mayıs ayının başına gidiyoruz. Bursa Atatürk Stadı’ndayız. Her zaman söylerim, takımıyla bu kadar özdeşleşen bir şehir henüz yok! Güzel ve modern Bursa’nın Kültür Parkı’nın hemen yanı başındaki bu stat aslında taraftara yakışmıyor.
Stada giriş yapıyorum, bu gayet kolay ve rahat oluyor. Tribünlere çıkan merdivenlerde erkeklerimiz ama yanlızca erkeklerimiz için tuvaletler bulunuyor hem de sağlı sollu. Tamam kabul kadınlara yer ayrılmayabilir, ama neden bu tuvaletlerin kapıları yok ve ben neden pisuarda ihtiyacını gidermekte olan abi ile göz göze geliyorum?
Peki maçın yayıncı kuruluşu nerede maçı aktarıyor biliyor musunuz? Numaralı tribünün üzerine yapılan derme çatma bir kulübeden, şiddetli bir rüzgarda uçması içten bile olmayan bir kulübeden.
...................
Tek sorun kadınları tribüne çekmek değil herhalde? Kadınları tribüne çekmek istiyorsanız, aman aman bir futbola ihtiyaç yok yanlızca statlarınıza biraz çeki düzen verin. Bunun yanında engelli insanlarımıza da biraz değer. Stat devlete ait diye gözlerinizi kapamayın.
Çetin Altan’ın dediği gibi “enseyi karatmayalım” ama biraz daha, hatta çokça zamanımız var heralde muhasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmek için. Ki bu saydığım statlarda misafir takım tribünlerinin daha kolay taşlanması için üstünün açık bırakıldığından bahsetmedim.
Şanlıurfaspor’dan güzel bir haberle noktalayayım... Uzun süredir hasret kaldıkları statlarına kavuşuyorlar, oldukça hoş ve nezih bir stat bekliyor onları. Kendilerine yakışan şekilde eskitmeleri temennisiyle. Hoşçakalın.

Hiç yorum yok: