27 Ocak 2010 Çarşamba

VEFA NEDİR?

Elif DURGUN


Eskiden, Avrupa kupalarında yeni yeni tecrübe kazanmaya başladığımız zamanlarımızda; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın eşleştiği rakiplerin kuruluş tarihleri de kıyasa girerdi. Onlar ligde şu sıradaydı, bizimkiler şampiyon… Onların şu kadar taraftarı vardı, bizimkilerin 10’ar milyon… Onlar büyüktü de, biz daha büyüktük. Hatta şimdi de onlar büyükse biz de büyüğüz. Ama galiba gerçek büyüklük başka birşey.
Misal; 127 yıllık Queens Park Rangers bazen 3. ligde, bazen 2. ligde oynar da 6-7 yaşlarındaki minik taraftarları hiç yanlız bırakmaz onları. Ya da Mönchengladbachlılar… 109 yaşındaki takımları onlara eski güzel günleri yaşatamaz artık ama hınca hınç doldururlar yine tribünleri! Takımları ligde düşme hattındaymış, değilmiş pek umurlarında olmaz.
Endüstri futbola girmiştir, kulüplere tesir etmiştir, yöneticileri esir almıştır ama gerçek taraftarın gönlüne dokunamamıştır. Çünkü bu gönül işi; hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü gündedir… Yenilsen de yensen de'dir!
Işığına her zaman ihtiyacımız olan Çetin Altan’ın da şiddetle vurguladığı gibi, -Batı demeyelim de- yaşlı kıta Avrupa’nın bizden ve bizim gibilerden hep bir adım önde olmasının en temel sebebi; 3 belki 4 kuşak boyunca aynı evde yaşamaları, aynı yerlerde demlenmeleri hatta aynı kitapları okumaları, pek tabii aynı takımı tutmalarıdır.


Vefaspor bir zamanlar milli takıma futbolcu gönderirdi. Efsane kaptan Galip Haktanır 1948'de Avusturya'ya karşı yapılan bir maçta...

Ama gelin görün ki, biz İstanbullular –ki bu “İstanbulluluk” çoğu zaman bir övünç kaynağıdır- bir Vefa’ya sahip çıkamadık. Iş para pula dayanır en nihayetinde, doğrudur.
Bu konuda yöneticileri de suçlarsınız, diğer kulüpleri de, federasyonu da… Bence öncelikli suç biz İstanbullulardadır.
Oysa İstanbullu olmak, bir geleneğe sahip olmanın, bir yaşam kültürü barındırmanın tanımıdır… -Eskiden- en güzel giysileri giyip tiyatroya, sinemaya, maça gitmektir.
Vefa nasıl bu hale geldi diye sormak, aslında biz nasıl bu hale geldik diye sormaktır aslında… Cevabı da çok basittir. Vefa’dan daha genç Cumhuriyeti’mizin başına çok şey gelmiştir.
İnsanlarımız çok şey yaşadı, bazıları başka topraklara gitmek zorunda kaldı, bazıları başka alemlere. Ama en önemlisi yaşananlar sonunda korkutuldular. Güce inanarak, onun yanında olarak korunabileceklerini sandılar. Hayata karşı bütün görüşlerini değiştirdiler. Sonrasında kitap okumamaya, tiyatroya gitmemeye hatta mahallede yardım bekleyen komşularına kapıyı kapatmaya başladılar.
Gidenler yerine gelenler oldu. Bu defa mahalledekiler birbirini tanımamaya başladılar.
Eski çocuklar gitti, eski anne babalar da… En önemlisi eski öğretmenler de.
Yani ne eski İstanbul ne de eski İstanbullular var artık. E bunun sonucunda da ne Eski Vefa var, ne eski Sarıyer ne de Beykoz… Çünkü Vefa’da oturan çocuklar maça gitmiyor, orada 101 yıllık bir kulüp olduğu bile bilmiyor. Belki babası da bilmiyor. Artık rakip taraftarlar arasındaki keyifli atışmalar da yok zaten!
Eski Göztepe de yok artık eski Karşıyaka da…
Keşke şu 17 milyonluk koca şehrin 3 takımı, 70 milyonluk ülkenin 3 büyükleri olmasaydı… Keşke Vefa yeniden aramızda olsaydı. Kırmızı-sarı-lacivert-siyah-beyaz’dan başka renkler olsaydı…
Galiba herşey daha başka olurdu.
Feridun Düzağaç’ın da -Semih özelinde- geçtiğimiz haftalarda Radikal sayfalarında belirttiği gibi: “…Karlos, Dallas’ın Ceyar’ından daha nankörleşir sallar durur arkasından Fener yönetiminin çıt çıkmaz da, ‘Bizim çocuk’ Semih’le dalga geçilir, mesaj verilir ve sanki git artık denircesine arttırılan ücretini hukuk yoluyla çözmeye kalkan da kötü adam oluverir. Bilinsin ki o takımda servet önerilse bile, sözgelimi Galatasaray’a gitmeyecek tek Fenerlidir Semih. Endüstrisine çaktığımın futbolunda artık mumla arasak bulamayacağımız formasına aşık nesli tükenenlerdendir. Hakem hata yapar, spor muhabiri yapar, başkan yapar, hoca yapar, genç kaleci yapamaz, bir de ‘Bizim çocuk’. Ülkemizin güzel insanının karakteristiğinde yoktur vefa da ahde vefa da. Asuman’da da yoktur. Vardır gibidir ve gibiler ülkesinde gibi gibi severiz birbirimizi biz.”


Vefa şimdilerde amatör ligden kurtulmanın peşinde / 2008

Vefa'nın dönemin müzisyen/yorumcularından Metin Ersoy tarafından kulübe ithaf edilen müzikal şiirine de yer verelim:

Her zaman aynı dert ve keder
Türk spor alemini üzer
Hey allah bile der ki yeter
Bu son ders olsun, artık kendine gel
Büyük küçük Vefalı haydi koş kötü günde
Çünkü göster kendini Vefalı bu işte
Genç ihtiyar bu sene verelim biz elele
Bir hevesle çıkalım daha yüksek yerlere
Ne söylesem ne yazsam hepsi az
Doğanın renkleridir yeşil beyaz
Sen Vefa deyip geçme sakın
Bir dön de şöyle tarihine bakın
Bin sekiz yüz yetmiş iki senesi
Bir asır işte bu tarihin sesi
Binlerce genç nasıl geldi de geçti
Bin defa sağol sen Vefa Lisesi
Büyük küçük Vefalı haydi koş kötü günde
Çünkü göster kendini Vefalı bu işte
Genç ihtiyar bu sene verelim biz elele
Bir hevesle çıkalım daha yüksek yerlere
Ne yıldızlar doğmuştur bu yuvadan
Vazgeçmeyiz biz ölsek de Vefa’dan
Kan verelim ona bir hayat bulsun
Haydi artık Vefa şampiyon olsun
Haydi artık Vefa şampiyon olsun
Olsun!

Metin ERSOY

Hiç yorum yok: