3 Haziran 2008 Salı

EĞER

Elif DURGUN

(Bu yazı Türkiye’de gazetecilik mesleğinin ve belgesel yapımcılığının en başarılı isimlerinden biri olan Can Dündar’ın ‘Eğer’ başlıklı pek meşhur yazısının sureti olmaya çalışan bir uyarlamasıdır. Kendisinin affına sığınarak.)

İnşaatı süren bir apartmandan aşırdığınız iki tuğlayla yaptıysanız kalenizi,
Ya da boş bir dükkanın kapalı kepenklerini tercih ettiyseniz kale için…
Mahalle maçlarına hep en yeni ayakkabılarınızla çıktıysanız…
Sizin için kışın soğuk geceleri sokakta top koşturamadığınız için sevimsiz, sabah okul olmadığı için yazın ısıtan günleri zamansız ve saatsiz olmuşsa…
O günleri şimdi mutluluk ve tebessümle anıyorsanız…
Babanızın elinden tutup gittiğiniz ‘o’ ilk maçta, zihninizde her şey birden yerli yerine oturduysa,
tribün, içinizi heyecanla tutup, o andan itibaren de hiç bırakmadıysa...
O gün ki gibi, hala içinizi kıpırdatan futbol kahramanınız hiç değişmediyse…
Okulda top bulamadığınız anlarda matematik defterinin sayfalarından ‘buruşuk’ top yaptıysanız,
Ve o topun peşinde bir teneffüs harcadıysanız…
Büyüdükçe içinizdeki bu his hiç tükenmediyse,
hala akşamüstünün en güzel saatlerinde, işten eve dönerken karşılaştığınız, şimdi sizin yerinizi almış olan o ‘veletlerle’ topun peşinden sürüklenmek istiyorsanız…
Ya da kaçan topu çocuklara büyük bir mutlulukla geri yolluyorsanız…
Bu heyecanınızı artık, haftada bir 11-12 gece maçlarında, halı sahada bastırmaya çalışıyorsanız…
Liglerin tatil zamanları bir türlü geçmek bilmiyorsa…
Herhangi bir maçı izlerken, öbürüne göre nispeten daha ‘güçsüz’ olan diğer takımı destekliyorsanız…
Tribünde olduğunuz anlarda ‘kim olduğunuz’, ‘hayatta nerede durduğunuz’, ‘kaç türlü derdiniz olduğu’ aklınızdan uçup gidiyorsa,
yani kısacası zaman duruyorsa…
Yenilseniz de, yenseniz de, sırılsıklam olsanız da, güneşte pişseniz de, bir bilet için saatlerce bekliyorsanız…
Hatta kalkıp memleketin bir ucuna gidiyorsanız…
Bir oyunun… bu oyunun, tüm dünyayı değiştirebileceğini, birleştirebileceğini ve mutlu edebileceğine inanıyorsanız… Nerede bir mücadele görseniz gözleriniz ve zihniniz oraya kilitleniyorsa…
Bu oyuna kavgadan, gürültüden uzak haliyle vurulduysanız,
Sizin için bu işin dini, dili, ırkı kişiye göre değişmiyorsa,
Bilakis dilinin, dininin, ırkının ve hatta tanrılarının ortak olduğunu düşünüyorsanız,
insan olmanın keyfini, dünyadaki vaktin değerini size bir müsabaka hatırlatabiliyorsa…
Siz tıpkı net bir gol pozisyonu gibi net bir ‘futbolsever’siniz ve dünyanın en güzel oyununu seviyorsunuz.

1 yorum:

demivole dedi ki...

romantik bir yazı olmuş, kalemine sağlık...